YABANCI ALO (Sizden Gelen Hikayeler)


Vooooonk. İrkiliyorum. Telefonumun yerli yersiz titremesinden nefret ediyorum. Hele bir de kitap okurken titrerse parçalamak istiyorum. Gece yarısı kim arar ki beni?
- Alo?
- Alo?
- Alo?
- Alo dedim ya işte.
- Duymadım. Niye bağırıyorsun?
- İşte duymadığın için bağırıyorum.
- Aman iyi. Ne yapıyorsun?
- Gecenin bir yarısı ne yapabilirim? Asıl önemli olan; sen kimsin?
- Ne demek kimim? Bir ben ki baştan aşağı sen mi diyeyim. (kahkaha atıyor)
- Adın, soyadın ne? Seni tanıyor muyum? Numaran kayıtlı değil. Anlıyor musun?
- Aaa. Sen kimsin peki?
- Tepem atıyor bak. Bayan, beni arayan sensin. Kim olduğunu, neden aradığını ilk olarak senin söylemen gerek, değil mi?
- Bir arkadaşımı aramıştım ben. Şey. Yanlışlık oldu sanırım.
- Yani?
- O zaman ben Buse. İzmir’den. Kusura bakma olur mu?
- Ooo İzmir mi?
- Evet. Ne oldu?
- Ben ta Mersin’deyim de ondan şaşırdım biraz.
- Ne olmuş? Yanlış numara olunca Karşıyaka’dan birinin mi açması lazımdı?
- Haklısın. Sorun çözüldüğüne göre ben kapatıyorum. İyi geceler.
- Dur ya. Adın ne peki onu söyle bari.
- Adımı koymamışlar benim. İyi geceler.
“Hala böyle telefon şakası yapan arkadaşlarım varmış demek ki. Hangi yılda yaşıyoruz şu olanlara bak.” Kahvemi tazeleyip tekrar okumaya başlıyorum.
Vooonk. Hay ben…
- Alo!
- Niye bağırıyorsun ya?
- Niye arıyorsun arkadaş? Yine mi yanlış çevirdin?
- Ya konuşmak istiyorum. Ne var bunda?
- Gece yarısı bir yabancıyla konuşmak istiyorsun öyle mi? Adımı bile bilmiyorsun. Bana bak, her kimsen bu tip şakalardan hiç hoşlanmam ve gerçekten yapandan da nefret ederim.
- Ne şakası? Ben de hiç sevmem biliyor musun? Hala yapan var mı acaba. Valla yanlış numara olarak aradım, sen çıktın. Seni ne tanıyorum ne de ömrümde bir kez gördüm. Mersin’e bile gelmedim hiç.
- E o zaman derdin ne senin de geri arıyorsun beni? İyice tepem atsın sana küfür edeyim diye mi?
- Aa aa. Bir bayana küfür de mi edersin?
- İstiyorsa.
- Kim küfür edilmesini ister ki be?
- Sen isteyecek gibisin mesela.
- Terbiyesiz.
- Ya gece gece iki kez arayıp rahatsız eden sensin. Yüzüne kapatmadığıma dua et ki terbiyesiz lafını bir daha düşün. Ama az kaldı haberin olsun.
- Bak ismi konulmayan adam. Şaka falan yapmıyorum. Yanlış aradım. Kapattıktan sonra da seninle nedense konuşmayı istedim. Ne sorun olabilir ki? Evli misin de, eşini aldattığını mı düşünüyorsun?
- Evli değilim. Ayrıca..
- Bekar mısın yani?
- Dulum.
- Boşandın yani?
- Öldürüp arka bahçeye gömdüm.
- Ve katilsin.
- Psikopatım.
- Deli
- Bir daha bana “deli” deme.





- Öf tamam. Ne yapıyorsun? Yani ne iş yapıyorsun?
- Saçma sapan sorularına cevap vermezsem sürekli rahatsız edeceksin değil mi?
- Neden inanmıyorsun? Sadece konuşmak istiyorum. Yabancı olman daha iyi aslında. Yargılamazsın, bende seni aynı şekilde. Bir daha aramam sonra, sadece biraz konuşmak istiyorum.
İtiraf edeyim ki samimiyetine inanmaya başlıyorum. Uzun süredir yalnız olmamdan dolayı da tavrım yumuşamaya başlıyor. Benimde konuşacak birine ihtiyacım var bu aralar.
- Tamam. Sakinim. İsmin neydi?
- Buse.
- Bende Nuh. Kitap okuyordum, ondan biraz sinirlendim. Bölünmesini sevmem de.
- Ne okuyorsun?
- 1984.
- Hmm. Birkaç gün önce bende onu okudum. Çok güzel ama değil mi Büyük Birader?
- Öyle.
- Ee anlat bakalım.
- Anlatacağım bir şey yok ki.
- Hayatında biri var mı?
- Emin değilim.
- Nasıl?
- Hayatımda biri var mı yok mu emin değilim. Kendi hayatımdan bile emin değilim.
- Filozof Nuh’dan aforizmalar.
- Sorularına cevap verip bir an önce kurtulup, okumama dönmek istiyorum.
- Benden mi kurtulmak istiyorsun?
- Yok yok senden değil!
- Bende korktum bir an.
- Hey Allah’ım.
- Dini bütün biri gibisin.
- Kendim bile bütün değilken mi?
- Dur da şu cümlelerini yazayım.
- Dalga geçme.
- Geçmiyorum. Benim söyleyemediklerimi söylüyorsun. Bende kendime bu cümleleri kullanmak istiyorum.
- Of.
- Bir saniye. Emin değilim… Bütün değilken… Hah tamam.
- Soyadın ne?
- Niye sordun?
- Akraba mıyız diye. İnternetten bakacağım tabi ki.
- Bakma. Büyüsü kaçmasın bu anın.
- Güzel dedin aslında.
- Yalnız mı yaşıyorsun?
- Evet.
- Yemek, ütü, çamaşır?
- Kendim yapıyorum.
- Yazık. Ben yapayım diyeceğim de yine gürleyeceksin.
- Yap desem ta oradan gelip yapacak mısın?
- Evet.
- Sonra?
- Sonrası o zaman belli olur artık.
- Yanlış numarayla tanıştığın biriyle yaşayacaksın yani?
- Evet.
- Saçmalama.
- Saçmalamıyorum. Değişime ihtiyacım var. Bunaldım buradan.
- Şaka mısın?
- Bak ya. Yine başa döndük. Valla seni tanımıyorum. Arkadaşım facebooktan numarasını yazıp beni ara demiş. Bende tuşlarken yanlışlık yapmışım sen çıktın. Daha hangi yemini edeyim?
- Tamam, inanmaya başladım.
- Başladın daha. Kapat şimdi telefonu. Sana whatsapptan fotoğrafımı göndereceğim.
- İnandırıcı mı olacak böyle? Bir yabancıya fotoğraf.
- Ne olmuş?
- Kötü biriysem? Sapıksam?
- Bende öyleysem?
- Durumlar eşitlenir o zaman.
- Kapatıyorum. Birkaç tane göndereceğim hemen.
Üç tane fotoğraf. Hepsinde gülümsüyor. Bir tanesi boydan. Normal denilecek uzunlukta. Saçları siyah. Daha önce hiç görmedim. Gülümsemesinde son derece doğal. Belki de başkasının fotoğrafları.
- Alo? İnandın mı?
- Belki de başkasının fotoğraf…
Dıt dıt dıt. Sonunda pes etti anlaşılan. Tam da ısınmaya başlamıştım aslında. Vooonk.
Görüntülü arama.
- Alo? Hey! Merhaba. Görüyor musun beni?
- Pes etmeyecek misin?
- Karanlık görünüyorsun. Yüzüne tut şunu.
- Hay sabır.
- İnandın mı şimdi? Bak, bu benim. Canlı canlı. Dur ayağa kalkayım. Ayıcıklı pijamalarım. Beğendin mi? Annem almıştı geçen yıl. Saçlarım nasıl? Dün boyattım. Aslında daha önce kızıl attırmıştım aralarına ama tekrar siyaha boyattım. Bak, bu da benim minnoşum. Ay ay nasıl da tatlı ama.
- Of! Başım ağrıdı. Tamam, inandım tamam.
- Şükür. Nerede kalmıştık? Bir de seni görsem, kendini göster lütfen.
- Bak bu kahve bardağım. Bu da üç günlük sigara izmaritlerim.
- İğrenç.
- Oyun konsolum. Bilgisayarım. Koltuğum. Kitaplarım.
- Yüzünü göster lütfen.
- Bu da yüzüm. Geçen yıl aldım. Diğeri eskimişti. Artık bunu takıyorum.
- Sen bana bir şey demedin ama tatlı çocukmuşsun yabancı. Neden yalnızsın anlamadım. O izmaritlerdendir belki de nasıl kokuyorsa.
- Bu konuda hiç konuşma. İltifatı hiç beceremem. Tamam, güzel birisin. Gerçekten. Saçlarında muhteşem görünüyor.
- Saçlara âşık olanlardansın demek.





- Hayır, tabi ki. Seninle konuşmak çok iyi geldi bana. Yanına geleceğim.
- Şimdi de sen başa sardın.
- Ne alaka. Geleceğim tabi ki. Adresini mesajla gönder. Biraz izin kullanma vaktim geldi zaten.
- Ciddi ciddi geleceksin?
- Evet.
- Sana zarar vermemden korkmuyor musun?
- Hayır. Zarar verecek olsan, sapık olsan bunları sormazdın artı şimdiye çoktan ortaya çıkardı bayım.
- Gerçekten artık kapatalım, başım ağrıyor.
- Tamam hayatım. Yarın bu saatlerde karşılıklı konuşuyor olacağız.
- Hayatım?
- Evet.
- Sen iyice suyunu çıkarmaya başladın.
- Beraber kalmak için yanına geliyorum. Bunlara şaşırmıyorsun da hayatım dememe mi şaşırıyorsun yani?
- Şey..
- Bak ilk kez konuşamadın. Komiksin de ayrıca. İyi anlamda yani. İstediğin bir şey var mı gelirken alayım sana.
- …
- Bu arada bende sigara kullanıyorum. Şakaydı o yani.
- ..
- Sustuğuna göre şu an yine inanmama krizlerin geldi. Yarın görüşürüz tamam mı hayatım? İkimiz içinde harika bir çılgınlık olacak. Korkma, bende “kötü” değilim. Sadece buradan uzaklaşmak istiyorum. Sıkıldım. Şanslıyım ki sen çıktın karşıma. Aklındaki kız profili ne bilmiyorum ama ben böyleyim işte. Hadi uyuyalım yarın büyük gün çünkü. Görüşmek üzere. Adresi göndermeyi unutma.
Dıt dıt dıt. Adresimi gönderiyorum. Kendime engel olamadığım için mi yoksa inanmadığım için mi bilmiyorum. Anlık bir şey yani. Son bir sigara içip uyumaya gidiyorum.
(Sabah)
Vooonk. Vooonk. Vooonk.
- Günaydııın.
- Ha?
- Daha kalkmadın mı? Saatten haberin var mı?
- Kimsiniz?
- Öf. Benim işte. Otogardayım. Whatsapptan attım inanmazsın diye, görmedin mi?
- Yine mi sen?
Dıt dıt dıt
- Alo?
- Of.
- Kulağına tutma şunu. Yüzüne tut. Görüntülü görmüyor musun hayatım?
- Allah’ım kafayı yemek üzereyim.
- Bak otogar. Bu da biletim. Direk varmış buradan.
- Ciddi olamazsın.
- Şarjım bitmesin. Akşam beş gibi otogardan beni almayı unutma hayatım tamam mı? Görüşmek üzere.
Gerçek olamaz. Hala uyuyorum ben. Karabasan bu. Uyanmam lazım. Duş alıp kahvaltımı yapıyorum. Rüyada mıyım, gerçekten şu an yumurtanın tadını alıyor muyum bilmiyorum. Kafam iyice karıştı.
Kahvaltıdan sonra birkaç sayfa yazmaya çalıştım. Öğlen olmuş. Kahvemi alıp balkona çıkıyorum. Yağmurlu bir cumartesi günü. Ding ding.
1 yeni mesajınız var.
“Dört saattir yoldayız, sanırım yarıladık. Birkaç saate oradayım. :* yabancım.”
Yine başlıyoruz. Ding ding.
“Bu da şu an mola verdiğimiz dinlenme tesisi. Tesis özçekimi. ^^”
Gerçekten geliyor. İnanamıyorum. En azından evi temizlesem iyi olacak. İtiraf edeyim onunla konuşmak bana da iyi geldi ama ben onu düşünüyorum. Nasıl cesaret etti diye. Geldiğine göre deli dolu biri. Niye abartıyorsam. Ne güzel işte.
- Nuuuh! Laaaan! Aşağı baksana olum.
Değer verdiğim ve bana değer veren dostlarımdan biri sesleniyor.
- Duymadım be. Basıyorum otomatiğe gel yukarı.
- Olum nerdesin sen günlerdir? Başına bir iş geldi diye korktuk hepimiz.
- İyiyim iyiyim. Biraz kafa dinlemek istedim.
- Tamam da paran mı yok olum, insan telefonuna lira yükletir.
- Anlamadım?
- Arıyoruz, bu numara kullanım dışı kalmıştır diyor olum kaç gündür. Neyse, yarın şu senin sevdiğin adam gelecek konser için. Yanlış anlama zor günler geçirdiğini hepimiz biliyoruz. Sürpriz yapalım istedik diğerleriyle, biletleri aldık çoktan. Yarın akşam dokuzda. Seni alırız biz tamam mı? Şimdi acele gitmem lazım, görüşürüz moruk.
- Dur bir dakika. Telefonunu versene birini aramam gerekiyor.
Kendi numaramı çeviriyorum tabi ki.
“Aradığınız numara kullanılmamaktadır. Lütfen..”
- Tamam sağ ol.
- Ayıpsın moruk. Yarın uçmaya hazır ol. Görüşürüz.
- Görüşürüz dostum.
Biraz düşünmem lazım .Biraz İroni

Yazar : Nuh Portakal





Yaşam Tadında Hikayeler

Severek Beğenerek Okuduğunuz hikayelere Android uygulamımızı indirerek cep teleofnlarınızdan ve Tabletleriniz ile de Rahatlıkla Ulaşa Bileceksiniz,Yorum ve beğenilerinizi bekliyoruz...

0 yorum:

Yorum Gönder


YASAL UYARI: Sitemiz de yer alan materyalleri izinsiz kopyalamak ve kullanmak 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. '